Bu başlıkta eziyet hatta tehlike haline gelebilen patalojik (hastalıklı) kıskançlık problemine değineceğim ancak kıskançlığın temelinden bahsetmeden bu çok boyutlu konunun hakkını verebileceğimi sanmıyorum.
Bir çok kuramcı için genel kıskançlığın en belirgin özelliği üçlü bir ilişki içinde ortaya çıkmasıdır. Kişi, gerçekten var olan ya da hayali bir üçüncü kişiyi hatta bazen bir nesneyi ilişkisine bir tehdit olarak algıladığında basit kıskançlık duygusu ortaya çıkar. Kıskançlık denince akla ilk olarak romantik kıskançlık gelse de, arkadaşlar veya kardeşler ile olan ilişkilerde de bir kıskançlık duygularını ortaya çıkartabilir. Aslında kiminle olursa olsun, kişi için önemli olan bir ilişkiyi bazen kuramsal olabilen bir rakip yüzünden kaybetme düşüncesi kıskançlık duygusunu ortaya çıkartabilir.
Araştırmalar genellikle kıskançlığın iki temel özelliği üzerine vurgu yapar. Bunlardan ilki, varolan ilişkiye dair ödüllerin kaybedilme olasılığıdır. Duygusal yakınlık, ilgi, maddi kaynak gibi bir ilişkiden elde edilebilecek ödüller zaten kısıtlı olduğu için, bunların bir başkasına sunuluyor olması kişinin kendi getirilerinin azalması anlamına gelmektedir. Yeni bir kardeşin aileye gelmesiyle büyük kardeşin ebeveynlerinden aldığı ilgi ve yakınlığın azalması ya da romantik ilişkideki özel konumun bir başkasına kaptırılma ihtimali, yani ilişkideki ödüllerin kaybedilmesi kıskançlık duygusunu ortaya çıkartır. Kıskançlıkta rol oynayan ikinci faktör ise kişinin benliğine yönelik bir tehdittir. Bir rakibin varlığı kişinin kendine yönelik tanımlamalarına, cinsel sahiplenme dürtüsüne, öz kimliğine ya da benlik saygısına meydan okuyacağı için benlik adına bir tehdit oluşturabilir. İlişkide olduğumuz kişinin bizim dışımızda biriyle ilgilenmesi karşısında kendi çekiciliğimizi, değerimizi ya da sevilirliğimizi sorgulayabiliriz.
Kıskançlık neredeyse her zaman belirli bir yatkınlık ile belirli bir tetikleyici olay sonucunda ortaya çıkar. Ancak kıskançlığa yatkınlık içinde yaşadığımız kültürden, aile geçmişimizden, travmalarımızdan ve kendi kişisel deneyimlerimizden fazlasıyla etkilenir. Tetikleyici bir olay olmadıkça fark edilmeyen bu kıskançlığa yatkınlığımız bazen ufak bir tetikleyici olay ile bile ortaya çıkabilir. Örneğin, yatkınlığı az olan biri için sevgilisinin bir başkasıyla özel paylaşımlarda bulunduğu yazışmalarını yakalamak kıskançlığını ortaya çıkartabilecek iken, yatkınlığı çok olan biri için sevgilisinin yanından geçen çekici biri bile içindeki kıskançlığını yoğun olarak ortaya çıkartabilir. Hatta bazen kıskanç kişi, içinde haset duygusu içermediği halde eşinin mesela işindeki başarısını bile kendisine tehdit olarak görerek patolojik kıskançlık tepkileri verebilir.
Hiç şaşırtıcı değildir ki kendilerini çok kıskanç olarak tanımlayan insanlar kıskanç olmadıklarını söyleyenlere göre kıskançlığın çok doğal ve hatta genelde iyi bir şey olduğunu düşünür. Kıskançlığın karşılıklı hareketlerin değerini öğrettiğini, çok kıskanmadan sevginin zaten var olamayacağını, ilişkiyi uzattığını, adanmışlığı artırdığını, ilişkiye heyecan kattığını söylemekteler. Bunlar “aşırı kıskanç” bir insan olarak kabul edilmez davranışlar için bir gerekçe olurken, uzun dönemde bütün ilişkilerde çözdüğünden daha fazla soruna neden olmaktadır.
Dolayısı ile kıskançlık çoğu durumda yaşanılması doğal olan ve evrensel bir duygu olarak değerlendirilebilir ancak kıskançlığın aşırı uçlarda ve bastırılamayan bir zarar verme isteği ile yaşandığı durumlar patolojik yani hastalıklı olarak değerlendirilir. Patolojik kıskançlık yaşayan kişiler eşlerinin kendilerini aldatıyor olduklarına yönelik güçlü ve çoğu zaman sanrılı inançlara sahiptir. Kıskançlığı bu şekilde yaşayan kişiler zarar verici olumsuz duygular yaşamakta ve eşlerini gözetlemeye yönelik güçlü bir arzu hissetmektedir. Aslında çoğu patolojik kıskanç kişiler, çocukluk yıllarında karşılanamayan duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak kişileri seçerek şekillenmiş içsel imgelerini bu kişiler üzerine yansıtmaya yatkın kişilerdir.
Kıskanç olduğunu kabul ederek bu yazıyı okuyanları rahatsız edebilecek olduğundan , çocukluk yıllarındaki ödipal (özetle anne veya babaya aşık olma) yaklaşımların kıskançlığın temelini oluşturduğunu söyleyen Freud’a pek değinmiyorum.
Ayrıca sanrılı kıskançlığın önemli bir sebebi de; erken yaşlardaki erkek çocuğuna sunulan aşırı koşulsuz anne sevgisi veya yine erken yaşlardaki kız çocuğunun koşullu baba sevgisinden yeteri kadar beslenememesi olabilir. Her ikisi de bireyi kronik olarak kendini yücelten bir sevgi ihtiyacı içine bırakır ve kişi bütün rakiplerinden kuşku duyar. Neredeyse kimse tarafından karşılanması mümkün olmayan bu bozulmuş yüceltilme ihtiyacının klinik terimi
narsisizmdir.
Erkekte sanrılı kıskançlığın bir başka nedeni de penisin gerçek veya hayali küçüklüğü olabilir. Benzer biçimde yaşlılarda organik bir rahatsızlık ya da eşler arasında yaş ve sağlık açısından dengesizliğe bağlı olarak da gelişebilir.
Eğer aşırı kıskançlık ya da aşırı haset hislerinizin hem ilişkilerinize hem de sağlığınıza zarar verdiğini artık fark etmeye başlamış iseniz, bu duygularla başa çıkabilmeniz için öncelikle bu duyguların ortaya çıkmasının altındaki etken ve tetikleyicileri tespit etmeye çalışmak ve hangi ihtiyacınız karşılanmadığında bu duyguları daha yoğun hissettiğinizin farkına varmaya çalışmak yararlı olabilir. Eğer bu sorun bireysel ya da çift olarak üstesinden gelemediğiniz bir konu halini aldıysa,
profesyonel destek almak çok yardımcı olabilir. Ayrıca patolojik olmayan durumlarda kıskandığınız eşinizin sizi kıskandıran o şeyden uzak durmasına da
ikna edebilirsiniz.
Terapistlere Not: Patolojik kıskançlıkta çocukluk travmaları çok iyi tetkik edilmeli, anne, baba hatta abi ve ablanın sadakatleri incelenmelidir. Kişinin kıskanç davranmakla neyi elde etmek istediği ortaya çıkartılmalıdır. Karşınızda eşinin bağlılığını doğrulamaya çalışan bir kişiden, kendini cinsel fantezilerine kaptırmak için meşru bir yol arayan bir kişiye kadar geniş bir ihtimal listesi bulunuyor olabilir.