İyileşmek İstemeyenler

İyileşmek istememek, sanki insanın varoluş amacına aykırı ve çok nadir bir olgu gibi, ama ne yazık ki, tahmin edilenden çok daha sık rastlanılan bir durum. İyileşmek istemeyen kişilerin kendilerine göre sebepleri var, genellikle olumsuzluklarına tutunuyor hatta bazen de ilgi odağı olmak istiyorlar ve bu durumları çoğunlukla çekmek istedikleri ilgiye davetiye çıkartıyor. Hatta bir kısmı iyileşir ise istedikleri ilgiyi göremeyeceklerini bile düşünüyor. Aslında bu bir tür tersten beslenme yöntemi olup bu kişiler çoğunlukla acıdan beslenme eğilimi gösterebiliyorlar. Örneğin kişi başına gelen olumsuz bir olay sonrasında yaşadıklarını her yerde ve neredeyse her gün anlatıp etrafında ona üzülen kişilerin sayısı arttıkça bu durumdan beslenerek haklılığına dem vuruyorlar. Hele ki kişi kendi kötü durumu hakkında uzman kişilerin de ilgisini çektiği zaman bu olumsuz durumlarını ölene kadar koruma eğilimi gösterebiliyor. Bu bir tür kurban psikolojisi olup kişinin pohpohlanma ihtiyacını tatmin ederek sürekli içinde bulunduğu bu olay veya durum sayesinde kendi frekansını değiştirmesine sebep olur. Artık kişinin bilinçaltı gerek görsel gerek gerekse işitsel olarak neredeyse programlanmış oluyor. Olumsuz durumlarını anlattıkça benzer durumları tekrar deneyimleme ihtimali yükselir, bunu gerçek dışı bir şekilde yaşamış gibi bile yapsa bunu tekrar ve tekrar anlattığında veya yaşadığını hissettiğinde artık o olayın frekansına giriyorlar. Çünkü bilinçaltı bunu bir komut olarak algılıyor ve artık olumsuz olayları kişinin gerçeği haline getiriyor. Bilinçli olarak sürekli rahatsız olduğuna inanan, sürekli aşırı kilolarını veya mutsuzluğunu düşünen bir kişide, bilinçaltı bunu bir tür komut olarak algılayarak bu düşüncelere uygun davranmaya başlıyor. İyileşemeyeceğim, mutlu olamayacağım veya kilo veremeyeceğim tarzında düşünceleri olan bir kişide bilinçaltı sürekli kilo aldıracak veya mutsuz edici iç dinamikleri harekete geçirir. Hatta kilo alma ile alakalı hormonal aktiviteyi bile buna göre düzenleyebilir. Tıpta plasebo etkisi denilen durum bu temel üzerine kurulu. Sonuçta kişinin kilo verememek veya mutlu olamamak ile ilgili kabullenici olumsuz telkinleri, kişinin bilinçaltını buna uygun davranmaya zorlar. Bir noktadan sonra mutsuzluktan veya aşırı kilodan kurtulamayan karakteristik bir tablo ortaya çıkar. Bilinçaltı artık iyiden iyiye soruna şartlanır. Bu durumda kullanılan yöntemlerin da artık pek faydası olmaz. Eğer kişi yaşadığı olumsuzluklar karşısında “Bu olaylar neden hep benim başıma geliyor” diye de sormaya başlamışsa bu seferde "nedenlere" takılmaya başlayarak artık çözümü aramayı bırakıp kendince nedenlere yoğunlaşmaya başlar. Kişinin iç ve dış huzuru için bilinç ve bilinçaltı beraberliği ve dayanışması şarttır. Bu nedenle, bilinçaltı terapilerinin, koçluk ve meditasyon üstatlarının ana hedefleri, bu uyumsuzluğu ortadan kaldırmak ve iki beni, tek ben haline getirmek yani kişinin içini ve dışını "bir" yapmaktır. Ancak kişi “ben bu sorunları nasıl düzeltebilirim” dediğinde bu yönde içsel ilerleme başlayabilir. Çünkü kişi artık bu durumdan nasıl çıkarım frekansını yaymaya başlamıştır ve önlerine olumsuz insanlar çıkıyor olsa bile kişi artık kendini iyileştirecek kişileri seçme eğilimi göstermeye başlayabilir. Çoğu insan aradığı iç huzuru ancak böyle bulabilir. İçimizdeki yaşam enerjisi ve bu enerjiyi ortaya çıkaracak olan hormonlar ancak böyle çalışabilir. Aksi takdirde kişi türlü nevrozlardan, çeşitli fobilerden, ruhsal çatışmalardan ve hatta kişilik bozukluklarından kendini kurtaramayabilir. Siz buna ister evrene mesaj, ister enerji, ister hipnoz deyin bir anlamda yaşadığımız hayat kendi sözlerimizin içinde gizli diyebiliriz.

Bu sayfayı paylaş


Bağlantılı

Makaleler