Davranış Makinesi

Çok enteresan bir makine düşünün; O kadar enteresan ki eline alıp içine baksan bile nasıl çalıştığı anlaşılmıyor ama bolca elektrik ve oksijen yakıyor ve deli gibi ısınıyor. Durmadan çalışıyor ama biraz kendi haline bırakınca da kesin saçmalıyor. Onu biraz olsun kontrol etmek için yüzlerce kanun binlerce kural koyulmuş... ama pekte işe yardığı söylenemez. Hatta binlerce yıldır dinler bile bu makineyi biraz olsun kontrol edebilmek için örnek alınacak insanlar göstermiş, emirler vermiş, ödüller vaad edip cezalar ile korkutmuş... yine de o makine aklına estiği gibi çalışmak için bir yol bulmuş. Üstüne üstlük bu cins makine öyle uzaklarda filan değil, uzun zamandır hepimizin gözümüzün dibinde. Evet dibinde, dibinde olmasına ama gözümüzün önünde değil. Topu topu 5-6 cm kadar arkasında, kocaman bir cevize benziyor, sulu, yağlı vıcık vıcık sevimsiz bir şey. Ama hakkında atıp tutsakta, bilinç, bilinçaltı, hafıza, zeka, akıl, kişilik, karakter, öfke, korku, şaşkınlık, iğrenme, şiddet, tepki, nefret, pişmanlık, üzüntü, vicdan, empati, sadakat, mutluluk, aşk, neşe, utanç, azim ... aklınıza ne gelirse bütün duygu ve davranışları o yönetiyor. Diğer alengirli makineler gibi o da pek çok parçadan oluşuyor. Bu parçaları tam olarak anlamasak da mesela bir araba olduğunu varsayarsak kimi parçaları far gibi, gerektiğinde devreye giriyor, kimi parçaları ise tekerlek gibi, onsuz olmuyor. Allahtan davranış mekanizmasının temelini anlamamız için bize iki ana kısım yetiyor. Bunlardan makinenin içinde bulunan kısma “limbik sistem”, dışındaki kıvrım kıvrım olan kısma da “korteks” demişler. Limbik sistem; Çok hızlı dürtüsel ve duygusal tepkimelerden sorumlu. Dürtü derken aynı hayvanlarda olduğu gibi bildiğimiz dürtüler. Zaten bu yüzden diğer adı ilkel beyin. Gözümüzden, kulağımızdan, burnumuzdan, derimizden algılanan bütün bilgiler sinir sistemi aracılığı ile süratle buraya geliyor. Ayrıca kan basıncı, göz bebeklerinin küçülmesi, terleme gibi bilinç ile yönetilemeyen şeylerde bu bölümden yönetiliyor. Duygusal derken ise bahsettiğimiz sadece o “romantik duygular” değil. Öfke, korku, üzüntü, şaşkınlık, mutluluk gibi bütün duygular. Bu kısmın esas amacı da çoğu neredeyse refleks haline gelen kaçmak veya savaşmak için en hızlı kararı vermemizi sağlamak. Ayrıca suçluluk, vicdan gibi insani duygularda buradan yönetiliyor. Ancak bu kısım çoğu canlıda ergenlik çağlarında biraz zayıflıyor ayrıca psikopat olarak tarif ettiğimiz insanlarda da küçük olduğu bilinmekte. Ergenlikte bu bölgenin zayıflaması o yaşlarda yaptığımız pek çok çirkin veya aşırı cesur şey için suçluluk duymamamızda bize yardım ederken, ergenlikten sonra o bölge tekrar büyüdüğünde ise bu seferde bize suçluluk duyacağımız o şeyleri unutmamızda yardımcı oluyor. Zaten bu sayede neredeyse hepimiz “ben çocukluğumda böyle değildim” filan diyoruz. İşte o ilkel beyin tetiklendiği zaman ilk bedensel tepkileri verir vermez hemen sonrasında ne yapacağına karar vermesi için olan biteni büyük patron olan gelişmiş beyine gönderiyor. Yazı anatomi dersine dönmeden konumuza dönelim.. Gelişmiş beyinde ise bazen biraz düşününce bazende farkında bile olmadan bizi rahatsız eden, öfkelendiren, kızdıran, adaletsizliği yada çaresizliği hissettiren anı parçacıkları var. Neticede hepimizin bilinçaltında yer etmiş iyi veya kötü yüzlerce şey var. Biz biraz düşününce gözümüzde belirmeyen bir bilgiye “yok” muamelesi yapıyor olsakda, nasıl ilkokulda yazı yazmasını öğrendiği günlerde sayfalar dolusu eğik çizgi çizdiğini kimse hatırlamıyor olsa da bu yazıyı okuyabilen herkes neredeyse kendiliğinden yazı yazabiliyor. Aslında kişi hatırlamasa da yazı yazmak ile ilgili o bilgi otomatikleşmiş halde bilincinin altında bir yerlerde. Mesela dayak yiyerek büyümüş bir çocuğun ileride şiddet kullanmaya daha meyilli olduğu hepimizin kanıksadığı bir gerçek. Bilerek yada bilmeyerek biz o çocuğa her ne yaparsak O da gelecekte, kendi başına gelenler ile ilgili şeyler yapacaktır. Bunları yaparken geçmişte olanlar bir film gibi aklından geçmeyecek, çoğu zaman onlar hakkında düşünmeyecek hatta düşünmeye vakti bile olmayacaktır. Büyük ihtimalle önce bir tepki verecek sonra yaptığı şey hakkında ya pişman olacak yada buna bir haklılık gerekçesi bularak kendini rahatlatmaya çalışacaktır. Yine, yani hatırlamasa da o bilgi aslında bilinçaltındadır. Üstüne üstlük bu durum hayvanlarda bile geçerli, mesela yavru bir köpeğe başka bir hayvanının! tekme attığını ve o yavrunun viyaklayarak kaçtığını düşünün. O hayvancağız yıllar geçtikten sonra bile bir insan ile karşılaştığında o anı film şeridi gibi hatırlamasa bile ya korkup kaçacak yada öfke ile salgınlaşacaktır. Ancak bilinçaltını basit olarak tecrübeden çok daha baskın kılan önemli bir ayrıntı var. Tecrübe bilinç seviyesinde gerçekleşirken, yani aslında olayı hatırlamak ile ilgili iken bilinçaltı olay ile değil, o olaydaki duygu ile ilgilenir. Bu aşamada duygu her zaman olaya baskın gelir. İşte bu yüzden bir hatayı pek çok defa tekrarlıyor olsak da işin içinde keskin bir duygunun yaşanmışlığı var ise beni o davranışı istesem bile yapamayacağım bir hale getirir. Bu satırı anlamayan var ise mesela öfkesini kontrol edemediği bir anını hatırlasın yada kilo vermek istediği halde kendine hakim olamayan birini yada kendisine mantıksız gelse bile korktuğu şeyleri hatırlasın. Bu örnekler duygunun davranış üzerindeki baskınlığını anlamak için yeterli olacaktır. İçinde yukarıda bahsettiğim veya benzeri duyguları içeren bütün o yaşanmışlıklar gelişmiş beyin tarafından kayıt edilir. Hatta kişinin bazen o olayı yaşamasına bile gerek yoktur, ki burası hayvanların "yarım" olan bilinçaltları ile insanların "tam" olan bilinçaltlarını ayırıyor. Mesela uçaktan korkmak için illaki bir uçak kazası geçirmiş olmamıza gerek olsaydı kimse korkmuyor olurdu, korkanları zaten çoktan defnetmiştik. Oysa kişi uçağa hiç binmemiş bile olsa bu konu hakkında bir şey duymuş olması ve bunları zihninde o duyguyu hissedecek biçimde kurması yeterli. İnsanların bilinçaltını etkileyen bu kurma haline de telkin diyoruz. Bilinçaltı iyi mi kötü mü diye bakmadan içinde duygusal bir tepkime var ise ondan etkilenir ve davranışını buna göre şekillendirir. Bütün bu sebeplerle mesela "kırmızı renk" ile ilgili güzel bir bilinçaltı kaydı olan biri o rengi seviyor olurken, aynı renk ile ilgili olabilecek kötü bir kaydı olan kişi o rengi sevmeyecektir. Özgür irade diye hava attığımız şey aslında bu ölçüde geçirgen olunca bilinçaltını koruyabilmenin önemi daha çok beliriyor.

Bu sayfayı paylaş


Bağlantılı

Makaleler